ve anladim ki buradan baslamalayim. birbirimizi gordugumuz il andan degil, birbirimizi ilk defa yakin his ettigimiz o serin sonbahar gecesinden. ve bir mavi tasli yuzukle baslayan uzun bir yol, bir hikaye, bir dostluk. ve emin ol ki bu yavas yavas buyuyen bir yakinlik degildi. aslinda tam da tersi bir seydi, birdenbire patlayan bir bomba gibi kendimi bu dostlugun icinde buldum. kendim diyorum cunku ben sadece kendi adima konusabilirim. butun o benim bencilligim ve arasira haksizlik ettigim dostlukla ilgili.  bu gunlerde soguyan ve senin benim degistimle alakali olarak sordugun sorulara bir nevi yanit gibi yazdigim bu uzun yazi. sen benim daha once hic yasamadigim ve bundan sonra da bulamayacagim bir dostluk yasattin bana. hem dostluk nedir ki, arkadaslik ve adeta kardesten bile yakin olan bir kardes insana. benim hep yanimdaydin. ne onde ve ne de arkamda. tam beraber, yan yana, kul kule. gogsumde bir tas gibi. her acima ve sevincime sahit ve gel dedigmde gelen ve konus dedigmde konusan ben bir aksam, bir yaz aksami, sevdigim kiz tarafindan -artik hicbir zaman senin olmayacagim- cumlesini duyduktan sonra kendi kendime hayat buraya kadarmis, olmektir tek istedigim dedigmde ve intihara arzulandigim ve gittigmde beni olumden donduren bir dostsun benim icin. simdi oyle seyler gecmiyor aklimdan. sanki her gun olur gibiyim ve o asil ve yegane olumden once tum hayatin gozlerinin onunden gecmesi gibi daha seffaf hatirlamaktayim her seyi. ve seninle uzun, cok cok uzun olan telefon gorusmelerimz vardi, geceyi garip bir mavilikte bogan gece sohbetlerimiz, sefalarimiz. ve beraber ictigimiz sigaralar, askerdim ve sen bana sevdigim muzigi dinletirdin uzaklardan ve umut, hep umut dolu sozler soylerdin bana, hep bana -sen bunlarin ustesinden gelecek kadar guclusun- sozleri, seime iki gun kala beni araman ve gel de babamin posterlerin duvarlara yapistiralim dedigin zamanlar. bizim mekanimiz haline gelen o resturan, yemekler, tebrizde beraber gezdigimiz gunler, siyaset, sinema, kitaplar ve hayatimiz sarsan her seyle ilgili uzun sohbetlerimiz, lise zamanindan eskimeyenhatiralarimz. ah ki nice gunlerden, gecelerden gectik beraber, ah ki nasilda dostlugumuz bu gunlere yetistirebildik. ama simdi bu kadar laftan ve hatiradan oteye gecmek ve senin sordugun soru. aylar oncesinden benim icimde garip bir his dogarark buyudu ve oda budur ki ey aziz dostum, dostlugumuzun iki tarafli olmadigini ve daha cok bana odaklanarak ve daha cok senin cok ama cok fedakarlik yaptgin bir his. tam ne zaman basladi bu his bende? ve nede? neden? neden? neydi degisen aramizda? bilmemek inan ki oldurmekte beni ey hayatim en yakinlarindan biri olan dostum. ve ondan sonra  baska seylerde aklimi kurcalamaya basladi. mesela hayatla ilgili farkli goruslerimiz, farkli aileler ait olmamiz, dunyaya farkli baktigimz, benim senin hakkinda cok az bir seyler bildigim. aslinda biraz gec kalmisiz sanki bu soru icin. bu soruyu sanki bir yil once birbirimzden sormamiz gerekti. ama eminim ki bunun da ustesinde gelmeyi basaracagiz. cunku buna mecbur ve mahkumuz. simdilik beni istila altisina alan bu pis his gececek, eminim. hayat zor. senin dedigin gibi. umarim ki en cabuk zamanda eski gunlere, o herkesin bizi kiskandigi ve elleriyle gosterdigi zamanlara doneriz. ve hep senin bu dostluk icin yaptiklarinin karsisinda sana minnettarim. emin ol...